“28 Şubat 1000 yıl süremez” mi diyorsunuz: Kaldırın başörtüsü yasaklarını!

28 Şubat 1997’de sivil siyasete inen darbe ile başını örten kadınlara devletin alanı olarak ilan edilen kamusal alanın kapıları sımsıkı kapatıldı. Bir sürek avı ile bu kadınların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir resmi karar makamında olan aile fertleri tespit edilip türlü şekilde cezalandırıldı. Başörtüsü yasağını hukuk dışı bir uygulama olarak gören hâkimler, savcılar sürgün edildi ya da görevlerinden ihraç edildi. Sadece başa örtülen örtüyü değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik olduğu iddia edilen perukları dahi yasaklayan uygulama doğrudan başları örtülü kadınları, dolaylı olarak da onların aile üyelerini ve toplumu hedef aldı. Ayrımcılığa maruz kalan pek çok kesime başlarını örten kadınlar da eklendi.

1997’nin üzerinden 13 yıl geçti…

Üniversitelerde öğrenciler ve devlet dairelerinde memurlar üzerinden devlet eliyle uygulanmaya başlanan yasak 13 yıl içinde toplumsal her alana nüfuz etti. Bugün artık başları örtülü kadınlar kendi ilçelerindeki belediyelerin meclislerine dahi kabul edilmiyorlar. Ülke çapında temsiliyet hakkı şöyle dursun, sokaklarındaki çöp sorunu üzerine bile söz söyleyemeyecek hale getirildiler. Türkiye, kadınlarının 1934 yılında seçimlere katılma hakkına sahip olduğuyla övünen bir ülke. Buna rağmen ülkedeki kadın nüfusunun %62’sini oluşturan başları örtülü kadınlar bugün 2010 yılında seçilme hakkından tamamen mahrum bırakılıyorlar. Özgür olduğu iddia edilen seçimlerin hiçbir aşamasında görev alamıyorlar, sandık gözetmeni dahi olamıyorlar. Üniversite eğitimi almak bir yana, devletin dikiş-nakış kursunda dahi başlarını açmaya zorlanıyorlar. Yasağı uygulamayı kendine vazife edinen kişilerin kraldan çok kralcı tutumuyla, mahkemelerden, belediye binalarından, lokantalardan, otellerden, misafirhanelerden, apartman yönetiminden ve hatta herhangi bir çay bahçesinden dahi başları örtülü olduğu gerekçesi ile dışarı çıkartılabiliyorlar, girişleri engellenebiliyor. Bu ayrımcı uygulamaları şikâyet edecekleri, haklarını talep edecekleri resmi makamların kapıları da aynı yasak sebebiyle kapalı...

Türkiye tarihindeki darbelerin kınandığı, darbe planlarının yargılandığı bu günlerde 28 Şubat post-modern darbesinin son tortusu olan EMASYA protokolü kaldırıldı. Fakat 28 Şubat’ın temel taşlarından olan “başörtü yasağı” hala orta yerde duruyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat’ın etkisi 1000 yıl sürecek” demişti.

13 yıl gitti, geriye 987 yıl kaldı...

987 yıl boyunca bu ayrımcılığın sona ermesini ve adaletin sağlanmasını beklemek yerine, adalet talebimizi bugün, şimdi, burada, ertelemeden ve başka herhangi bir sorunun çözülmesine tahvil etmeden dile getiriyoruz. 28 Şubat’ın en koyu tortusu, halen başlarını örtmeyi seçen kadınların üzerindedir. Bu karabasana dönen tortunun 1000 yıl sürmemesi için, başörtüsüyle ilgili bütün yasaklar kaldırılmalıdır.

Aşağıda imzası bulunan kurum ve kişiler olarak bizler darbeler tarihi ile yüzleşme inisiyatifinin toplumun çeşitli kesimleri tarafından ortaya konduğu ve darbe planlayanların yargılandığı bu süreçte 28 Şubat’ın temel taşı olan bu vahim yasağın ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Bizler “bu ülkede kadınların kıyafetleri yüzünden aşağılanmasını, haklarının gasp edilmesini, tacize uğramalarını istemiyoruz” diyen herkesi bu vahim yasağa karşı sesini yükseltmeye ve ‘ama’sız bir mücadeleye çağırıyoruz. Hükümeti de bu vahim yasağı hayatın her alanından kaldırması için derhal göreve davet ediyoruz. Zira yarın “denedik ama olmadı” sözünün mağdurlar indinde hiçbir değeri olmayacaktır.

Başörtülü kadınların sabırla yaşayacağı 987 yılı daha yok!

Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER)

İmza Kayıt Formu

İmza Listesi